Her aya temmuz sıcağını taşıyan Kültür Bakanlığı Ahşap Oyuncak sanatçısı Şennur ÜLKER’e sevgiyle…
Her aya temmuz sıcağını taşıyan Kültür Bakanlığı Ahşap Oyuncak sanatçısı Şennur ÜLKER’e sevgiyle…
Tekrarlanan bir cümle vardır ya her çocuk özeldir diye sanırım her oyuncakta onun kadar özel, ya da çocukları özel kılan sahip oldukları oyuncaklar kim bilir… Bu soruya cevap aramak için yola çıktım… Ve yolum beş yüzyıllık tarihiyle geçmişten ışık tutan bu gün sanatçı kimliğiyle oyuncaklara yeniden hayat veren her oyuncakla yeni bir çocuğun dünyasına dokunan, işini aşkla yapan ve genç yaşına rağmen bu aşkı kaybetmekten korkan çocuk sevgisinden mi yoksa oyuncak merakından mı ayırt etmesi zor -neşeli kadın- oyuncakların adile Naşit’i ile röportaj yapacağım. Bu özel röportajı istisnai yapansa sanatçımızı anlatacak olan oyuncaklar… Bakalım her biri kendi dünyasın da sanatçımızı nasıl tanımlayacak. okumaya hazırsanız başlayalım buyurun…
Topaç: ben başlamak istiyorum sakıncası yoksa
Lütfen…
Topaç: beni bilirsiniz ne kadardan yüksekten ve hızlı atılırsam o kadar iyi dönerim. Beni başarılı kılan ve izleyenlere zevk veren budur. Ustam bu yönüyle bana benzer, hızlıdır ve başarılı… Onu başarılı kılan bu düşüşlerden sabırla kalkmasıdır. Tahmin edersiniz ki hırslar ve rakipler her zaman zorlar. Siz dönerken gelir çarpar ve hızınızı keser. Ustam her durduğunda yeniden düşmeyi göze alabilendir.
Ah, başımı döndürdün, hiç böyle hayal etmemiştim…
Saltanat kayığı: topaç hızını alamadı:D Ustamız bizim gibi Eyüp Sultanlıdır… Saltanat kayıklarının haliçte dolaştığı o şaşalı zamanları görmedi belki ama Haliç’e kıyısı olan küçük kibar bir okulda okudu… Bu okula gitmek için iskele sokağından geçerdi. Bilir misiniz bu sokak yıllarca şehri İstanbul’un oyuncak merkezi oldu… Zamana yenik düştük plastik oyuncaklar aldı yerimizi, ancak ruhumuzu kaybetmedik hiç, bu ruhu yakaladı ustamız…
Nasıl…
Saltanat kayığı: Biz birer masal olmaya başlamıştık. Masallara sahip çıktı önce sonra bizi hayal dünyasındaki kahramanına anlattırdı… Yaşanır kıldı böylece.
Bu anlatım da bir terslik var sanki önce bir proje oldu sizi var eden…
Davul: uzaktan sesimin neden hoş geldiğini anladım sorunuzla. Siz yapımımızın öğrenilmesiyle hayat bulduk sanıyorsunuz. Oysa biz sevgiyle şekillenince hayat buluyoruz. O sancılı süreç bugün bir mazi… Çocukların elinde mutluyuz ama bu dükkânda sevildiğini bilerek durmakta güzel…
Kaynana zırıltısı: ben büyümeyen çocukların egosuyum. Gelinler kaynanalarının başını şişirmek için çocuklarının eline tutuştururdu beni. Artık herkes her istediğini söylüyor. Ustam bana kıyamadığı için beni kaynana şırıltısı diye tanıtır. Adıma aşina olsam da içten içe gurur duyarım, ustam beni farklı seviyor diye… Aslında merhameti dışa yansıyan… Kim sizi böyle sever ki…
Anladığım kadarıyla ticari bir meta olmadığınızı ifade ediyorsunuz…
Kaynana Zırıltısı, Davul: Evet…
Darbuka: bir dokun bin ah işit derler ya, bir ben ah etmek yerine ritim tutar ruha dokunurum bir de ustam… Anlatır anlatır çocukların hayal dünyasına dokunur, çocuklar masallar bitmezin der zaten çok konuşmasın da sorun da yoktur…
Hacı yatmaz: madem konu açıldı eleştirir oldun. İşleri bir türlü bitiremediğini de ben söyleyeyim gider gelir gider gelir. Mesafe bir uzar bir kısalır. Sanmayın ki tembeldir. Hep yenisini üretir hep bir şeyler ekler. Yoksa işi yarım kalmaz ne haddime durmayı bilmiyor benim gibi. Biliyor da geç duruyor. Yoruluyor fazlaca…
Dönme dolap: ondaki hareket aceleci tavırlar ben de olsa başım döner şüphesiz… Abarttım sanmayın. Bir gün dükkâna uğrarsanız görürsünüz her çocuğa nasıl yetiştiğini… Anneler bir çocuğun hızına yetişemezken hem de…
Aynalı Beşik: Hepiniz bu gününü anlatıyorsunuz bir fırsat verseniz de biz konuşsak… Dükkânın kıymetlisi benim üstelik. En çok sevileni de… Ustamın elin de şekil bulmadım ancak çocukluk oyunlarının vazgeçilmezi bendim. Az mı Zal Mahmut camiinin avlusuna taşındım yastıktan yapılmış bebeğimle… Eyüp Sultan da doğup benim gibi beşikleri olmayan kız çocuğu da yoktur hem…
Sanırım oyunlarından geriye kalan bir beşik var. Peki, yalnız sizinle mi oynardı?
Aynalı Beşik: olur mu hiç… Rengârenk testileri bardak ve sürahisi vardı. Onları masasına sığdırmaya çalışır olmayınca sandalyelerine dizerdi. Boyalı aynasına ne kadar da güzelim diye bakardı. Güzeldi de… Tel dolabı vardı bir de, küçük kâğıtlardan yaptığı defterini saklardı… Günlük tutuyormuş güya… Aslında oyunlarda şekilleniyor hayatlar. Hala günlük tutar bilir misiniz?
Hacivat: Offff… Of… Hay hak… Biz de buradayız.
Karagöz: Hacivat yine yıktın perdeyi eyledin viran, varayım ustama haber vereyim heman…
Madem sahne kapadı. Sohbetimizi burada sonlandıralım.
(oyuncaklar bir ağızdan) Yolun açık olsun usta… Sevgiyle…
Tuğba Saygı